Anne Evi

Tabaklarının üzerindeki çizgileri tanırsınız, yer karolarının zamana karşı verdikleri savaşın izlerini de, hangi dolapta neyin korunduğunu, raftaki kalın baba kitaplarını, artık kullanılmadığı halde salonun bir köşesinde her an kullanılıyormuş gibi duran döneminin teknoloji aynası midi müzik setini. Kenarlarına yerleştirilmiş Beta / VHS videoları ve kasetleri de… Kendi yapıtaşlarınız anne evinin her yerine özenle sindirilmiştir.

İlk soru ne sıcak ne güzeldir; çocuklar aç mısınız? Sanki sihirli bir değnek sizi sonsuz bir karın gurultusuna sürüklerken içeride de tencerelere anne eli lezzet tozu katılmış aşları sıralar. Nasıl sade, sıcak kanıksama duygusudur bu, mutlulukla teslim olunan.

Hep aç olma hali bundandır.

Fiskos masasında, vitrinde bulunan eşit sevgiyle, ince bir denge ile sıralanmış resimler, likör bardakları, kahve fincanları, torunların yaptığı faaliyetler aile hayatının canlı yayını gibidir. Vitrinin dokunulmazlığı vardır orası annenin özel mabedidir.

Ne çok eşyan var at biraz; hemen her yoruldum artık konuşmasının bir yerine bağlanan çokbilmiş çözüm önerisi kimseyi rahatlatmaz. O evin eşyası atılamaz, her birine tutunmuş aile anıları vardır; pamuklu yorganlar, onlarca havlu, mütevazı bir lokantaya yetecek kadar tabak, çanak, renkleri solmuş doğum günü yılbaşı kupaları, diğer evlerin eskileri, dolaplar dolusu boş kavanoz, poşet torba koleksiyonu, yazmayan /zor yazan kalemler, tarihi geçmiş ajandalar hepsi anne kokar.

Zenginini fukarasını köylüsünü şehirlisini aynı koyu demde tutan bir huzurlu mekân, koltuğuna uzanır uzanmaz tatlı bir uykuya daldırır, uyandığında bilirsin ki çayın başucundadır.

Kapatın gözlerinizi anne evine gidin, kalbinizle bulabileceğiniz tek yer orası. Anahtarınız zaten var değil mi?

Yonca BUĞDAYCI M.